28 Şubat’ı ortaya çıkaran ideoloji-politikle yüzleşmeden darbecilik ortadan kalkmaz!

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Zahit Aksu Konferans Salonunda, sunuculuğunu Bilgi ve Erdem Topluluğu üyesi Ramazan Bayram’ın üstlendiği program Ahmet Akın’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Kur’an-ı Kerim’in ardından sözü alan Danışman hoca Hüseyin Polat 28 Şubat’ta Malatya’nın darbeciler tarafından pilot bölge olarak seçildiğini belirtti. Hafızalarda iz bırakan olaylara ve zulümlerin bu şehirde yaşandığını belirten Polat, önemli bir direnişin de ortaya konulduğunu hatırlattı. O günlerdeki samimiyetin, fedakarlığın, sebatın bugün de tekrar yaşanmasının önemini hatırlatan Polat nimet ve mücadele arasındaki dengeyi vurguladı. Bugünlere kolay gelinmediğini çeşitli olaylar üzerinde aktaran Hüseyin Polat, insanların sırf Müslüman olduğu ve İslam’ı yaşama arzusu içerisinde olduğu için cezalandırılmasını, haklarının çiğnenmesinin unutulmamasını vurgulayarak sözü Musa Üzer’e verdi.
Türkiye’de İslami camianın önemli problemlerinden birisinin yaşadığı, muhatap olduğu siyasal, sosyal, kültürel gerçekliği resmetmek, kitaplara dökmek, filmlere dökmek, kayıtlandırmak, belgelendirmek noktasında yaşanan zayıflık olduğunu belirterek sözlerine başlayan Musa Üzer bunun 28 Şubat Darbesi için de geçerli olduğunu söyledi. Örneklerden birini Hüseyin Polat hoca üzerinden aktaran Üzer, Ezher Üniversitesi’ni bitirip gelen binlerce insanın diplomasının yıllar geçtikten sonra denkliğinin iptal edildiğini o dönem üniversitede akademisyen olan birçok hocanın görevine son verildiğini belirterek bugün bunun birçok kişi tarafından bilinmediğini söyledi.
Siyasal-sosyal olayları gerçeklikten kopuk, komplocu bir yöntemle ele alma hastalığının 28 Şubat değerlendirmelerinde de geçerli olduğunu aktaran Üzer, özellikle Milli Görüşçü çevrelerde darbenin gerçek faillerini gizleyerek olayın Yahudiler, CIA, Pentagon, Siyonist lobi vs tarafından planlanıp gerçekleştirildiği masalının anlatıldığını söyledi. Musa Üzer, 28 Şubat’ı siyasal, sosyal olayı kendi dinamikleri, kendi doğası üzerinde, kendi aritmetiği üzerinde açıklarsak açıklamaya çalıştığımızda meşhur ifadeyle ‘yerli ve milli’ bir yapım olduğunun görüleceğini aktardı. Tıpkı 30 Mayıs 1876, 31 Mart Vakası, 1913 Babıali Baskını, 1923 Darbesi, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbelerinde olduğu gibi içeriden planlanıp uygulandığını söyleyen Üzer, 27 Nisan e-muhtırası ve 15 Temmuz’un da aynı olduğunu aktardı. Peki bu darbelerin ortak özelliği ve yansıyan ruhun, ideolojik dayanağının ne olduğuna bakıldığında hepsinin aynı olduğunu ve bununda İslam’a ve İslami değerleri yaşatmaya çalışan Müslüman halka düşman bir zihniyetin yükselişini engellemek olmuyorsa jakoben yöntemlerle bastırmak olduğunu belirtti. Darbe bildirilerinin hepsi aynı ideolojik perspektifte yazıldığını söyleyen Üzer bugün birilerinin ısrarla darbecileri ve darbe ideolojisini gizlemeye, unutturmaya çalıştığını vurguladı.
Son zamanlarda yaşanan Harp Okulu öğrencileri ve Teğmenler olayını örnek veren Üzer darbeciliğin ideoloji-politik olarak bitmediğini gösterdiğini bu anlamda AK Parti hükümetinin de Kemalist ideolojinin tasfiyesi anlamında zayıf kaldığını örneğin Teğmenlerin “Mustafa Kemalin Askerleriyiz!” sloganından dolayı değil disiplinsizlikten atılmasının yanlış olduğunu vurgulayarak son yıllardaki Kemalizm’e, resmi ideolojiye yapılan olumlu atıfların tehlikesinden bahsetti. Darbeyi yapan ideolojik-politik parti ve çevrelerin bugün sanki değişmiş gibi görüntü vermelerinin aldatıcı olduğu hatta bugün özgürlükçü ve adalet savunucusu olarak arzı endam etmelerinin aldatıcı olduğunun altını çizdi. Daha kötüsünün ise politik tercihleri itibariyle, o dönemi yaşamış bazı Müslümanların, bazı kesimlerin bunlarla yan yana gelmesi olduğunu belirten Üzer özellikle genç nesillerin ifsad edilmesine yol açmalarının tehlikesinden bahsetti. Ülkedeki muhacir düşmanlığı ile darbe ideolojisi arasındaki ilişkiyi hatırlatan Musa Üzer buna rağmen İslam düşmanı bu unsurların kendilerini özgürlükçü ve adalet savunucusu olarak yansıttığını söyledi.
Gülden Sönmez ise darbenin temel hedefinin Türkiye’deki toplumu İslamsızlaştırma, Müslümansızlaştırma, Müslümanların üzerinde de hayatlarında da İslam’ı azaltma projesi olduğunu vurguladığı konuşmasında, “Türkiye belki bir Mısır, bir Suriye değildi ama Orta Doğu coğrafyasında İslam’a yönelik politikaların bir parçası. Bunu çok net bir şekilde açıkça İslam’ın tasfiyesi projesi ve darbesi olarak tarif edebiliriz. Ama ben özellikle genç arkadaşlarıma şunu söylemek isterim. Bunu hangi yöntemlerde yaptılar bunu anlamamız lazım. Aslında o günde bizim kendi aramızda tartıştığımız yani bir kısmı polis kuvvetiyle ya da kolluk kuvvetleriyle fiilen, fiziken güç kullanarak azaltma ama bir taraftan da kendinizin yaşantınızla ilgili, inancınızla ilgili bir takım hususları sorgulamanız, öte taraftan yargı sofasıyla da korkutulmanız üzerine yapılmış bir darbe süreci. Yani yöntemlerini iyi anlamak gerekir. Yöntemlerini doğru anladığınızda size karşı yapılanları onunla daha rahat bir mücadele verebiliyorsunuz.” dedi.
Panelin ardından konuşmacılara verilen teşekkür armağanıyla program sona erdi.
Haber: Rabia Ateş – Gülcan Canpolat