Rezilliğin kurumsallaştığı yer: ODTÜ’de sapkınlık sahne aldı

HAKSÖZ-HABER
Bir toplumun üniversiteleri sadece teknik bilgi değil, aynı zamanda ahlaki sorumluluk üretmekle mükelleftir. Ancak ODTÜ ve orayı üs edinen Kemalist-Sol taife, uzun süredir halkın değerleriyle savaşan bir zihniyetin taşıyıcısı konumundadır. Sol-Kemalist ideolojinin tahakkümündeki bu kurum, yıllar boyunca Müslümanlara karşı tahkirin, başörtüsüne yönelik saldırıların ve İslam düşmanlığının merkezi olmuştur.
İdari kadrolar değişse de yerleşik zihniyet değişmemekte; korkak ve basiretsiz yöneticiler, sapkınlık karşısında adeta teslimiyet içinde susmaktadır. Son olarak ODTÜ Bahar Şenliği’nde Mabel Matiz isimli sapkın bir şarkıcının sahneye çıkıp LGBT paçavrasını açması, bu çöküşün yeni bir tezahürüdür. Bu fahiş konserde atılan “Diren ayol” gibi iğreti sloganlarla gençliğe sadece sapkınlık aşılanmamakta; ifsad, sanat ve özgürlük adı altında meşrulaştırılmaktadır. Popüler olan sapmaya davetiye çıkarılmaktadır.
Bu hadise ne bireysel bir tercih ne de sanatsal bir ifade özgürlüğüdür. Bilakis, yerleşik toplumsal değerlere karşı yıllardır sürdürülen kültürel savaşın bugünkü versiyonudur. Sapkınlığı parlatıp İslamî değerleri görünmez kılmak; gençliği yönsüz, kimliksiz ve yabancılaştırılmış kitlelere dönüştürmek bu zihniyetin temel hedefidir.
Bilim Kurumu Değil, Kültürel Yozlaşmanın Üssü
Sahnedeki paçavraya alkış tutan topluluk gösteriyor ki, ODTÜ’deki sözde “devrimci” gruplar artık devrim söylemi üzerinden ahlaksızlığı meşrulaştırmaktadır. Dün İslam’a düşmanlıkla varlık kazanan bu çevreler, bugün LGBT sapkınlığının gönüllü memurları haline gelmiştir. Kendilerini halkın vicdanı gibi pazarlayan bu güruh, Batı menşeli ifsad projelerine gönüllü taşeronluk yapmaktadır.
Bu kesimlerin devrimciliği hiçbir zaman adalet ya da hakkaniyet için olmamıştır. Onlar, inanca savaş açmayı, halkın mukaddesatına düşmanlık etmeyi marifet sayan bir yabancılaşmanın çocuklarıdır. Bugün vardıkları yer, ahlaki bir çöküşün, kimliksizlik propagandasının ve kültürel tahribatın aleni halidir.
Bu tablo karşısında ODTÜ yönetimi ya olan bitene kayıtsız aciz bir makam ya da bu sürecin bizzat içinde olarak ifsadın bir parçası konumundadır. Rektörlük makamı, böylesi bir ifsada sessiz kalarak yalnızca üniversitenin kurumsal itibarını değil, halka karşı taşıdığı sorumluluğu da ayaklar altına almıştır.
Mesele yalnızca bir konser ya da bir renkli bez parçası değildir. Mesele, gençliğe sapkınlık mı yoksa fıtrat mı örnek gösterileceğidir. ODTÜ’de yaşanan bu tablo, sahte ilericilik maskesiyle rezilliğin alkışlandığı, İslam’ın ise dışlandığı bir ifsad sürecidir. Bu da ne bilimle, ne özgürlükle ne de insanlık onuruyla bağdaşır.