Süheyla Kaplan: Ankara’dan sembolik adım

PKK’lı bir grup savaşçı, uluslararası gözlemcilerin de katıldığı bir törende dün Irak Kürdistan Bölgesi’nde ellerindeki Kalaşnikof silahları imha etti. Ardından PKK’lılar tekrar dağlara çekildi. Çünkü Türkiye’ye dönüşlerini mümkün kılacak bir af yasası henüz yürürlüğe girmedi.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı barış çağrısı ve bir parti kongresinde alınan silahlı mücadeleye son verme ve örgütü feshetme kararına rağmen hükümetten somut bir adım gelmedi. Aksine, aynı gün savaş uçakları Kuzey Irak’taki PKK mevzilerini bombalamaya devam etti.

Ankara hükümeti, ülke içindeki Kürt cephesindeki göreli barışı kullanarak ana muhalefet partisi CHP’ye bağlı belediye başkanlarını toplu şekilde tutukluyor. Tüm bu gelişmeler, hükümetin önceliğinin barış değil “bastırma”, demokrasi değil “iktidarını sürdürme” olduğunu gösteriyor.

Yine de Türkiye’de Kürt yanlısı DEM Partisi’nin siyasetçileri ile aşırı sağcı MHP lideri Devlet Bahçeli, bu silahsızlanma töreninin “tarihi” bir olay olduğu konusunda hemfikir oldular. Bahçeli, uzun yıllar idamını savunduğu Öcalan için şimdi “verdiği sözleri tuttuğunu ve küresel ile bölgesel tehditleri zamanında fark ettiğini” söyledi. Bahçeli’nin bu dönüşü, hızla değişen dünya düzeni içinde Türkiye’nin bir “ateş çemberi” ile kuşatıldığı değerlendirmesine dayanıyor. Bu dış tehdit karşısında iç cephede safların sıklaştırılması gerektiğini savunuyor.

Eskiden birbirine düşman olan taraflar, İsrail’in rolü konusunda ise hemfikir. İsrail’in, ABD’nin Ortadoğu’daki yeniden yapılanma planlarında belirleyici bir güç haline geldiği, Gazze, Lübnan ve Suriye’den sonra sıranın İran ve Türkiye’ye geldiği Öcalan tarafından dile getirilmiş durumda. Sızdırılan bir görüşme tutanağına göre Öcalan, Kürtlerin bu süreçte İsrail’in etkisine girmesini engelleyebileceğini ifade etmiş.

Devletin, İmralı Adası’ndaki gizli görüşmelerde ne gibi bir karşılık sunduğu ise henüz bilinmiyor. Ancak bu sembolik silahsızlanma töreni, Türk hükümetinin milliyetçi seçmenine olası tavizleri meşrulaştırmak için ihtiyaç duyduğu görüntüleri sağladı.

KÜRTLER NE YAPACAK BUNDAN SONRA?

İHTİMALLER

Kürt hareketinin ve geniş anlamda Kürt halkının, son barış girişimi ve sembolik silahsızlanma töreni sonrası ne yapacağı, yalnızca bölgesel değil, Türkiye’nin iç siyasal dengeleri açısından da belirleyici olacak. Ancak mevcut gelişmeler, Kürt siyasi hareketinin kendi içinde de stratejik bir yol ayrımına geldiğini gösteriyor. Özellikle Cumhur İttifakı karşısında alınacak tutum, bu ayrımın en somut göstergesi olabilir.

‘Barış Süreci’ Sonrası Kürt Siyaseti İkiye Bölünebilir mi?

PKK’nin sembolik silahsızlanma töreni ve Öcalan’ın yeniden devreye girmesiyle birlikte Kürt hareketi hem dışarıdan hem içeriden bir tür baskı altında. Siyasi alanın daraltıldığı, belediyelere kayyum atandığı, milletvekillerinin tutuklandığı bir ortamda yapılan “barış jesti”, Ankara’nın samimiyetini değil, taktiksel hesaplarını açığa çıkarıyor. Peki, bu durumda Kürtler ne yapacak?

Reelpolitikçiler: Cumhur İttifakı ile “Temaslı Uzaklık” Politikası

Bu kanat, özellikle Öcalan’ın son dönemdeki açıklamalarından cesaret alarak devletle diyalog kurmayı, “dış tehditler karşısında iç cepheyi birleştirme” temasını ön planda tutabilir. İsrail, ABD ve bölgesel istikrarsızlık vurgusu, Erdoğan iktidarıyla belli konularda örtük iş birliği zeminini meşrulaştırmak için kullanılabilir. Bahçeli’nin Öcalan’a dair ton değişikliği bu çevrelerde “fırsat penceresi” olarak yorumlanabilir.

Ancak bu çizgi, Kürt halkının taleplerini iktidarın güvenlikçi gündemine kurban edebilir. “Barış” adı altında sadece silahsızlanmanın dayatıldığı, siyasi hakların, yerel yönetimlerin, dil ve kültürel hakların konuşulmadığı bir süreç, Kürt hareketinin edilgenleştirilmesi anlamına gelir. Bu yaklaşım, kısa vadeli taktik kazançlar uğruna uzun vadeli mücadele hattının aşınmasına neden olur.

Radikal Demokrasi Cephesi: Muhalefetle Ortak Demokratik Zemin Arayışı

Bu kanat, Cumhur İttifakı’nı net biçimde karşısına alarak otoriterliğe karşı muhalefetle ortaklaşmayı savunur. CHP, sol partiler, feminist ve ekolojist hareketlerle ittifak kurarak Türkiye’nin demokratik dönüşümünü hedefleyen bir yol haritası izler. Bu yaklaşım, Kürt sorununu yalnızca bir “etnik haklar” meselesi olarak değil, Türkiye’nin genel demokratikleşmesiyle iç içe gören bir perspektife dayanır.

Ancak bu çizgi de kolay bir yol değildir. CHP’nin Kürt meselesine yaklaşımı hâlâ tutarsız ve güven vermekten uzaktır. Muhalefetin Kürt halkına yalnızca seçim dönemlerinde “oy deposu” gibi yaklaşması, güven krizini derinleştiriyor.

Kritik Tehlike: İkiye Bölünmüş Kürt Siyaseti, İktidarın Elini Güçlendirir

Eğer bu iki yönelim arasındaki denge açık bir kırılmaya dönüşürse, Kürt siyasi hareketi yalnızca kendi içinde bölünmekle kalmaz, Türkiye’deki demokratik muhalefet de zayıflar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde DEM Parti seçmeninin tavrı belirleyici olmuştu. Ancak Erdoğan-Bahçeli ittifakı, Öcalan üzerinden yürüttüğü mesajlarla DEM tabanını “tarafsızlaştırma” veya “bölme” stratejisini yeniden devreye sokabilir.

Bu durumda Kürt hareketi, tarihsel olarak inşa ettiği bağımsız siyasal hattını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.

Başa dön tuşu